Πεπελούχα (Πομακικό)
Αφηγητής: Εμινέ / Ξάνθη
Pepe´luhka (Πομακικά)
|
Πεπελούχα (Ελληνικά) | Kül Kedisi (Τουρκικά) |
Ej´sɯva ´prikaznica ja zɯ´vɯt Pepe´luha. ´Bila jæ en´nɯ fukarɯ, edin sirak i bu´bajkono se o´ʒen’ava sɯs ´druga en´nɯ i po´majt∫inicana i´m’ala jæ ´e∫te dve dɯ∫te´re, i ´stanali sa tri. Ko´gano jæ ´zela po´majt∫inicana za da ja ´gleda, ´nehnine dɯ∫te´re si je fse pod´redala, pre´men’ala ´hubave za baj´ram, za ´sit∫ko i t’a, ´deno jæ ´bila si´rak, ne ja sa ´rat∫ili, fse jæ ´bila t’a pod´metnata, pri kɯjeno jæ ba´dʒena, pri pepel´nɯ. Im’ala jæ en´nɯ ´krava. O´stav’li ja sa ja pre´de ´vɯlna, ala hi sa ´davali her´g’un ´jatce ´mlogo ´vɯlna da pre´de, sa´balɯjn kat’ hi ja da´dɯt jaκ∫amlɯin ka ja or´tosa. Naen´nɯ∫ do´hada po´majt∫inicana – ja ´vid’ava, na dva∫ do´hada, na tri∫ do´hada ja ´vid’ava ne ´moʒe ´nikak da ja umo´ret’. Ala mominkɯna ot’ jæ im’ala ´kravana i ´hran’la ja jæ ´jatce i ´gled’la ja jæ i ´rekla hi jæ´kravana: “Ot’ se sakɯl´disava∫ ti, kɯk´na ti jæ ´dert’ɯt, vika?” “O´stav’li mi sa, ´vika, ´mlogo t∫u´vale ´vɯlna, ´vika, da ´predam, ala ja ne ´moga” . ´Vika: “Ja ∫ɯ ja jam, ∫ɯ is´karavam pres ´rogovese i ti ∫ɯ ja na´viva∫”. ´Videla ja po´majt∫inicana ta ´kravana ja´de ´vɯlnana i pre´karava ja pres ´rogovene i mo´minkɯna, si´rakɯn go na´vivva. ´Vika po´majt∫inicana bu´bajkonomu ´vika: “∫ɯ za´kolim ´kravasa”. ´Slu∫a go pepe´luhkɯna, mo´minkɯna ot’ ∫ɯ za´kol’ at ´kravana i ´zela da ´plat∫e i ´kravana ´vika: “Ot’, ´vika, ´plat∫e∫, kɯk´na jæ ´stanalo?”“Am’ ´t∫uh, ´vika, po´majt∫inicana ´vika ∫ɯ tɯ za´kol’at, ´vika, i ja zam nema kɯt´ro da mi po´mogne.” “A, ´vika, hit∫ ne ´moje da ti jæ ´balno, da me za´kol’at, tie ∫ɯ ja´dɯt me´sono i ti ∫ɯ z´bira∫ ´kokalene”. İ ´sennala jæ mo´minkɯna, tie ja´dɯt i mo´minkɯna z´bira ´kokale. ´Ruka ja po´majt∫inicana: “´Jela, ´mɯri da ja´de∫!” “Ne ∫ta, ne ∫ta!” “´Jela, ´mɯri da ja´de∫!” “Ne ´i∫ta, ne ´i∫ta!” Pak ja sa ´ruknali da ´ide da ja´de ne je ra´t∫ila. “Am’ oti’ z´bira∫ ´kokaleto?” “Am’ ´zbiram, ´vika, da hi ne ´fɯrl’ame”. “I a´ga, ´vika, zbe´re∫ vrit ´kokaleno, ∫ɯ ´ide∫, ´vika, da hi zako´pej∫ pod e´din t∫er´ven tren´dafel’. Ku´ga-a-ato ´dode va´kɯt, vika, za da ti pritr’abavat, ∫ɯ hi spome´ne∫ i ∫ɯ ´ide∫ da isko´pej∫ pod t∫er´venɯt tren´dafel’”. Do∫´lɯlo jæ va´kɯt, po´iskali sa ja ot se´lono ´bejevono ´kopele, i oti∫lɯla jæ mo´minkɯna... a´ga sa iti∫´lɯli da ja ´i∫tat, ´rekla jæ po´majt∫inicana: “Ja ´imame, ´vika, dve.” “´Nemate, ´vika, tri?” “Ne, vika, dve!” “Nie, ´vika, sme se nau´t∫ili ta ´imate tri ´dɯ∫teri. Nij ´i∫teme, ´vika, ´deno jæ, vika, ot∫un´dʒuna ´dɯ∫ter’a, ´vika!” I spome´nala se jæ mo´minkɯna za da ´ide da ´kopne pod t∫er´venɯn tren´dafel’ i iz´liza e´din t∫er´ven kon’, ´kamaten ´jatce kon’ i ´hodi ´bejevono ´kopele i ´zima mo´mana pepe´luhkɯna sɯs ´kon’a ven´nɯ∫. I´m’alo jæ ´mlogo al´tɯne i ´liri. ´tije sa ´ʒili ´hubavence i bil’ sa da´let∫e ot po´majt∫inicana. |
Αυτό το παραμύθι το λένε «Πεπελούχα» («Σταχτοπούτα»). Ήταν ένα φουκαριάρικο, ένα ορφανό και ο πατέρας της παντρεύτηκε μια άλλη γυναίκα. Η μητριά είχε ακόμη δυο κόρες και έγιναν τρεις. Όταν την πήρε η μητριά να την κοιτάζει, τις δικές της κόρες όλο τακτοποιούσε, τις έντυνε ωραία για τις γιορτές, για όλα, και αυτήν που ήταν ορφανή, δεν την ήθελαν, όλο την έδιωχναν εκεί που ήταν το τζάκι, στη στάχτη. Είχε μια αγελάδα. Της άφηναν μαλλί να γνέθει αλλά της έδιναν κάθε μέρα πάρα πολύ μαλλί να γνέθει, το πρωί θα της το δώσουν και το βράδυ θα το τελειώσει. Μια φορά έρχεται η μητριά και την βλέπει, δυο φορές έρχεται, τρεις φορές έρχεται και τη βλέπει, δεν μπορεί με κανέναν τρόπο να την κουράσει. Αλλά η κοπέλα είχε την αγελάδα, την τάιζε, την κοίταζε πολύ και της είπε η αγελάδα: «Γιατί είσαι στεναχωρημένη, ποιο είναι το ντέρτι σου;» της λέει. «Μου άφησαν, λέει, πολλά τσουβάλια με μαλλί, λέει, να γνέσω, αλλά δεν μπορώ». Της λέει η αγελάδα: «Εγώ θα το τρώω το μαλλί και θα το βγάζω από τα κέρατα νήμα και εσύ θα το τυλίγεις». |
Bu masala Kül Kedisi diyorlar. Bir öksüz, fukaracık varmış, babası başka bir kadınla evlenmiş. Analığın iki kızı daha varmış ve üç kız olmuşlar. Analık bakmak için bu kızı alınca, kendi kızlarını hep derleyip toparlarmış, bayramlar için, her şey için onları güzelce giydirirmiş, öksüz olan bu kızı ise istemezlermiş, onu hep ocağın, külün olduğu yere kovalarlarmış. Onun bir ineği varmış. Onu yün eğirmesi için bırakırlarmış, ama her gün ona eğirmesi için çok yün verirlermiş, ona sabah verecekler o da akşam bitirecek. Bir defa analık geliyor ve ona bakıyor, iki defa geliyor, üç defa geliyor ve ona bakıyor, onu bir türlü yoramıyor. Ama kızın ineği varmış, onu besliyormuş, ona çok bakıyormuş ve inek ona: Neden üzgünsün, derdin ne? diyor. Bana eğirmem için çok yünle dolu çuval bıraktılar, ama yapamam, diyor. İnek, ona: Ben yünü yiyeceğim ve onu boynuzlardan iplik olarak çıkaracağım, sen de onu saracaksın(dolayacaksın), diyor. Ama analık ineğin yünü yediğini ve boynuzlardan iplik olarak çıkardığını ve öksüz kızın, onu sardığını görmüş. Analık, babaya: İneği keseceğiz, diyor. Κül Kedisi, kız bunu,ineği keseceklerini duyuyor, ağlamaya başlamış ve inek ona: Neden ağlıyorsun, ne oldu? diyor. Analığı seni keseceklerini söylerken duydum , benim de yardım edecek kimsem yok, diyor. A, hiç üzülme, beni kessinler, onlar eti yerler, sen de kemikleri toplarsın, diyor. Kız oturmuş, diğerleri yiyorlarmış, kız da kemikleri topluyormuş. Analığı, ona: Gel, mari, ye! diye bağırıyor. İstemem, istemem! Gel, mari, ye. İstemem, istemem! Yine ona gidip yemesi için bağırmışlar ama istememiş. Neden kemikleri topluyorsun? Topluyorum, onları atmayalım,diyor. Kemikleri toplayınca, git, kırmızı bir gül ağacının altını kaz ve onları oraya göm, diyor. Vakti gelince ve onlara ihtiyacın olunca da, bunu hatırlarsın ve gidip kırmızı gül ağacının altından kazıp çıkarırsın. Vakit gelmiş,kızı köyden beyin oğluna istemişler ve kız gitmiş. Onu istemeye gidince, analık: Sadece iki kızımız var, diyor. Sizin üç kızınız yok mu, diyor. Hayır, iki tane, diyor. Biz üç kızınız olduğunu öğrendik, diyor. Biz üçüncü kızınızı istiyoruz, diyor! O zaman kız gidip kırmızı gül ağacının altını kazacağını hatırladı ve kırmızı bir at çıkıyor, çok güzel bir at. Beyin oğlu atıyla beraber gidip kızı, Kül Kedisi’ni almış. Onun çok altını ve lirası varmış. Onlar analıktan uzak iyi yaşamışlar |